Yeryüzü artık Zemine'nin

17.7.2017

Zemine Atila cesur ve yürekli bir kadın. Çocukken evlendirilmiş, çocukken anne olmuş. Üç çocuğunu tek başına büyütmüş, evlendirmiş, genç yaşta torun sevmiş. Zemine üç yıldır Ataşehir Belediyesi'nin çaycısı. Yaşadıklarını açık yüreklilikle anlatıyor. Anlatıyor ki, kadınlık ve annelik tarihine bir dip not da o düşsün.

Sözlükler "Zemine" için "yeryüzü" diyor, "temel" ya da "dayanak" da. Ataşehir Belediyesi Destek Hizmetleri Müdürlüğü'nün çaycısı Zemine işte bunların hepsini ifade ediyor. Ama dönüp ömrüne göz attığımızda yeryüzünün ayaklarının altından çocuk yaşta çekildiğini görüyoruz. Çünkü o, yasalar dün de bugün de yasaklasa da çocuk yaşta evlendirmiş. Daha kendisi çocukken anne olmuş, anneliği öğrenerek büyümüş. Yaralarıyla birlikte yaşamayı öğrenmiş sonra, güçlenmiş, çocuklarının ve kendi hayatının "yeryüzü"nü kurmuş. Zemine Atila henüz üç yıldır Ataşehir Belediyesi'nde çalışıyor, ama öncesi de var elbette. Gelin, hikâyesini kendisinden dinleyelim:

Zemine'nin yolculuğu nerede başladı?

Sarıkamışlıyım. Babam memlekette çiftçiydi ve altı çocuğunu da kimseye muhtaç etmeden büyüttü ama ilkokul beşten sonra okuyamadım, okutmadılar.

Okutsalardı, okuyabilseydiniz ne olmak isterdiniz?

Amcamın bir oğlu vardı. Biz çocukken ona "bölge müdürü" diyorlardı ama ne iş yaptığını bilmiyordum. Sadece siyah bir deri çanta ile Sarıkamış'a gelir, geldiğinde de babam ve amcalarım onu ziyaret etmeye giderlerdi. Ben de onun gibi saygın biri olmayı çok isterdim.

Okutulmamanızın altında doğup büyüdüğünüz yörenin anlayışı mı yatıyor?

Hayır. Sarıkamış'ta kız çocukları özellikle okutulur, en azından bizim ailede öyle, ama beni ilkokulu bitirir bitirmez, sağ olsun rahmetli babam evlendirdi. Bu konuda hâlâ çok yaralıyım. 13 yaşındaydım. Daha çocuktum, sokakta ip atlayan, oyun oynayan bir kız çocuğu.

Sokakta oynayan bir çocuğa, "evinin kadını olacaksın" mı dediler?

Arkadaşlarımla bahçede oyun oynarken küçük amcamın eşi beni eve çağırdı. Rahmetli eşimin ismini söyleyerek "artık nişanlı bir kızsın" dedi. Kime verdiler, neyi verdiler, hiçbir şey anlayamadım. Sanırım biraz da çocuk kalbimle umursamaz davrandım.

Madem eğitime önem veriliyordu, neden sizi evlenmeye zorladılar?

Eşimin nişanlı bir ağabeyi vardı. Trafik kazasında vefat etmişti, eşi de üzüntüden yataklara düşmüştü, evdeki matem bir türlü dağılmıyordu. Babam da düşünüp kendince benim o evde olmamın onları iyileştireceğine inanmış. Ne görücü usulü ne de aşk evliliği, biz hatır için evlendik.

Annenizin hiç söz hakkı olmadı mı, bir kadın ve anne olarak karşı gelmedi mi?

Annem bu evliliğe karşıydı, fakat babama sözünü geçiremedi. Aslında babam da anlayışlı ve vicdanlı bir adamdı ama bu konuda inatçı davrandı. Arkadaşlarım sokakta oynarken camdan onlara bakardım. Annem de üzülür, parmağımdaki yüzüğü alır "baban gelene kadar git, oyna" derdi. Bütün bir gün camda babamı gözetler, dururdu. Bir gün ip atlarken, nişanlım geldi. Annem uzaktan gelişini fark etmiş ama bilerek bana haber vermemiş. "Bu daha çocuk, sokaktan alıp kendime eş mi yapacağım" diyebileceğini düşünmüş ama planlar şaştı.

Ne oldu?

Nişanlım parmağımda yüzüğümün olmadığını görünce hemen gitmiş, babama şikâyet etmiş. Babam da o sinirle eve geldi ve "yüzüğün nerede" diye sordu. "Rafta, ama takmayacağım" dedim, biraz da inatlaştım. Babamdan ilk dayağımı o zaman yedim.

Evlilik günü geldiğinde, evden ayrılmak epey canınızı yakmıştır herhalde?

Babam o gün pişman oldu, "keşke vermeseydim" dedi. Annemden ağlaya ağlaya ayrıldım. Beni kayınvalidemin evine götürdüler. Ağlamaktan uyuya kalmışım. Uyandığımda düğün bitmiş, herkes dağılmıştı.

Babanıza daha o gün pişmanlık yaşatan neydi acaba?

Neden pişman olduğunu bilmiyorum ama her yüzüme baktığında "sana yaptığımın bedelini ben nasıl ödeyeceğim" diyordu. Bir gün bu lafına istinaden ben de babama "ben senin yaptığın hatayı zaten bedenimle ödüyorum" dedim.

Gittiğiniz evde nasıl bir hayat karşıladı sizi?

Kayınvalidem çok iyiydi, beni hiç kırmadı. Bir süre sonra halsizleştim, sürekli yatmak istiyordum. Midem de bulanmaya başlayınca kayınvalidem hamile olduğumu anladı. Daha 14 yaşındayken kucağıma bir kız çocuk verdiler. İki ay sonra hastalandı, bebeği kaybettik.

İkinci büyük acıyı yaşadınız yani.

Yok, ne olduğunu anlayamadım bile. Hatta geceleri rahat uyuyacağım diye rahatlamıştım sanki. Annelik nedir, anlayamamıştım. Ben anneliğin ne demek olduğunu ikinci çocuğumda anladım.

 

SİGORTASIZDIM, İKİNCİ KEZ EVLENDİM

 

İstanbul'a gelmeye nasıl karar verdiniz?

Kızımdan sonra bir oğlum daha vefat etti. Eşimin işi dolayısıyla İstanbul'a taşındık, bir okulda muhasebeci olarak çalışıyordu. Bir yıl geçti geçmedi gözlerimin önünde kalp krizi geçirdi ve onu da kaybettim. Daha 26 yaşında üç çocuğumla kala kaldım.

Koca şehirle nasıl baş ettiniz, çocukları neyle, nasıl büyüttünüz?

Eşim sağ iken, çocuklar da küçüktü, evde piko makinem vardı, hiç boş durmaz, perdeye kadar her şeyi dikerdim. Eşimi kaybedince çok bocaladım, bir elmayı üçe böldüm, çocuklarıma yedirdim. Bir sabah kahvaltı yapacağız, evde çay yok. Dolapta kuru fasulye vardı, onu çıkardım koydum önlerine. Çok eski bir tarih değil, yedi, sekiz yıl öncesinden bahsediyorum. Ne zaman oğlum işe başladı, biz de belimizi biraz biraz doğrulttuk.

Çok genç yaşta yalnız kalmışsınız, tekrar evlenmeyi düşünmediniz mi?

Eşimin vefatından üç yıl sonra çaresizlikten, bir arkadaşımın da ön ayak olmasıyla ikinci eşim ile tanıştım. Ben yıllarca çalıştım çabaladım ama o güne kadar hiç sigortam olmamıştı. Hastalandığımda hastaneye gidemezdim. En çok da bunun için evlenmeyi istemiştim ama karşımdaki kişi fazlasıyla sorumsuzdu. Parayı bugün bulsa, hepsini bugün yiyenlerden... Ayrıca elden baba olmuyormuş, bunu da anladım ve ayrıldım. Ayrıldım ama hâlâ boşanamadım. Bıraktı gitti, şimdi adamı bulamıyoruz. İlk zamanlar boşanamıyorum diye üzülüyordum ama artık kafama takmıyorum.

Çocuklarınız büyümüş, herhalde sorumluluğunuz bir nebze de olsa azalmıştır.

Oğlum 20 yaşındayken, askerlik arifesinde kız kaçırdı. 35 yaşında kayınvalide oldum. İki büyük oğlum evli. Biz de en küçük oğlumla ikisinin evi arasında mekik dokuduk.

Zor bir hayat.

Üç çocuk asker ettim, iki düğün yaptım, zor olmaz mı? Çocuklarıma çok emek verdim, gani gani helal olsun. Yüzüme hiç leke getirmediler, beni üzmediler. Gelinlerim ve torunlarım da bana yaşadığım her şeyi unutturdu. Beş tane torunum var. Onlar benim dünyam. Çocuklarıma her istediğimi yedirip, giydiremedim. Ahtım vardı "torunum olursa merdiven silerim, ne isterlerse yaparım" diyordum. Şimdi maaşımı alır almaz, onların yanına koşuyorum.

Yolunuz Ataşehir Belediyesi'yle nasıl kesişti?

Üç yıl önce bir vesile ile belediyede Destek Hizmetleri Müdürlüğü'nde işe başladım. Asma katın çay servisine bakıyorum. İlk geldiğimde, çay kazanı beni çok korkutmuştu, beceremeyeceğimi düşünmüştüm. Sağ olsunlar hem müdürüm hem de şeflerim gerçekten çalıştığım müdürlüğün adına yakışanı yaptılar ve bana hep destek oldular. İşimi severek yapıyorum, onların yüzünü kara çıkarmamak içim elimden geldiğince çalışıyorum.

Röportaj: Simay Gözener