Rekabet yolu mücadeleden geçer

10.10.2017

Çağrı merkezinden talep ve isteklerinizi bildirmek için Ataşehir Belediyesi’ni aradığınızda ihtimal size ses veren Ahmet Cantürk’tü. Belediyenin Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü personeli Cantürk, hem siz Ataşehirlilerin hem de kendi gibi görme engellilerin adeta sözcüsü. Peki, şimdi Cantürk’ün sesine kulak vermeye ne dersiniz?

Belki de en büyük kaybı çok küçük yaşta yaşamış Ahmet Cantürk, görme yetisini kaybetmiş. Belleğinde kalanlarla şimdi de otun yeşilinin, göğün mavisinin neye benzediğini hatırlıyor. Görmese de yaşamaktan ve mücadele etmekten vazgeçmemiş Cantürk, sadece kendisi için değil, kendi gibi tekrar göreme şansı olmayanlar için de. Gelin şimdi hikâyesini kendi ağzından dinleyelim:

Öykünüz nerede başladı?

1965, Kahramanmaraş Göksun doğumluyum. Dört kardeşiz. Dokuz yaşından itibaren ailemden ayrı hayat sürüyorum. Sebebi anlaşılamayan bir nedenden dolayı, hatırlamakta zorluk çekebilecek kadar küçük yaşlarda görme yetimi kaybettim. Eğitimime başlamak için o günkü adıyla Gaziantep Körler Okulu ve Yetiştirme Yurduna yerleştim. 

Görme yetisini sonradan kaybetmiş biri olarak hatırladığınız, size o günlerden kalan neler var?

Köy yerinde yaşadığımdan dolayı gördüklerim de hatırladıklarım da oraya ilişkin. Otun yeşilini, göğün mavisini hatırlıyorum. Bir de annemin elbisesinin rengini… Ama belki de bunlar bende kalmış olan izlerdir, gerçek hali olmayabilir. Zamanla gerçek ile hayali birbirinden ayırmak zorlaşıyor, veriler silinmeye başlıyor. Maalesef artık güncelleme şansınız da yok.

Hem ailenizi hem de aile ile yaşamanın getirdiği rahatlığı dokuz yaşında bırakıp, erken yaşta hayat ile yüzleşmek size neler kattı? 

Yatılı okumak Türkiye’de zordur. Çünkü yatılılığın disiplin gibi değeri sonradan anlaşılabilecek artıları olmakla birlikte o disiplini anlayabilme, kavrayabilme ve uygulayabilme süreçlerinde bedel ödemeniz gerekir. Örneğin ben dokuz yaşında, kendi pantolonlarımı sıkmaya gücümün yetmediği dönemlerde, çamaşırımı kendim yıkıyordum, hem de sabaha karşı dört gibi… Okulda sadece bizler değil, 18 yaşında genç talebeler de vardı. Büyüklerin gazabına uğramadan sıcak su alma şansımız yoktu. Her yerde olduğu gibi orada da hayat güç dengesine bağlı olarak ilerliyordu. O yaşta yaşamın gerçekliği ile tanışmak zorunda kalmıştım.

Gaziantep’ten İstanbul’a gelişinizin nedeni yine eğitim miydi?

Kırsal kesimde yaşayanlar için can simidi olan parasız yatılı sınavına girdim ve Kabataş Erkek Lisesi’ni kazandım. Böylelikle Gaziantep’ten İstanbul’a gelmek için fırsat doğmuştu, ama gerçekleşmedi. 

Neden?

Bizlerin kalacakları pansiyonlar İstanbul’da yaşayanlar tarafından tercih edilince, Milli Eğitim Bakanlığı yer kalmadığı gerekçesi ile bizleri Niğde Bor’daki başka bir yatılı okula gönderdi. 83 yılı Türkiye’sinde Bor gibi bir yerde eğitim almak çok zordu. Sosyal çevre ve ilişkiler oldukça sorunluydu. Sokakta karşılaştığınız birine soru sorarken sizin görme engelli olduğunuzun farkına vardığı anda korkuyor ve kaçıyordu. Öğrenciler ve öğretmenler de nasıl davranmaları gerektiğini bilemiyor, yakınlık gösterenlerle de dalga geçiliyordu. İyi bir altyapı ile geldiğim için derslerde sorun yaşamıyordum ama hiç unutmam bir öğretmenim fen bilgisi sınavında aldığım nota inanmadı ve “sen benim fark edemediğim bir yöntem ile kopya çekiyorsun” diye notumu iki eksik vererek değerlendirmeye başladı. Yüzlük kâğıt verdiğimde, seksen alıyordum.

Bu durum eğitim hayatınızı olumsuz etkilemiş olmalı...

Babamın dahi bilgisinin olmadığı bir düzenleme sonucu bakanlık ile o yaşlarda verdiğim mücadele neticesinde bir yıl sonra da olsa Kabataş Erkek Lisesi’ne geçiş yaptım. Bor’da sistematik bir biçimde itilen, burada da sistematik bir biçimde kazanılmaya çalışılan bir kimse pozisyonuna gelmiştim. Bu okula geldiğim andan itibaren kendimi hep özel hissetmişimdir. Kabataş’ta geçen iki yılın ardından Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Fakültesi’ni kazandım. Burada bir yıl hazırlık sınıfı okudum; fakat yaşamımda ilk defa bir şeylerle baş edemediğimi anladım. İstanbul çok hızlı büyüyordu. Trafik her geçen gün artıyordu ve özel servisler ekonomik durumu iyi olanlar içindi. Toplu taşımayı kullanmak kalabalıktan dolayı problem yaratmaya başlamıştı. Günde dört buçuk saat trafikte kalıyordum. Bu da benim fiziki yeterliliğimin ötesindeydi. Bu gibi nedenlerle hazırlık sınıfının sonunda okulumu değiştirmeye karar verdim. Yeniden sınava girdim ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım.

Dönemin şartlarına göre görme engelliler için riskli bir bölüm değil miydi hukuk fakültesi?

Hukuk fakültesinde arkadaşlarımdan yardım alamadıkça onların rakibi olamayacağımı yaşadığım bir olayla anladım. Öğrenci yurdunda tıp fakültesinde okuyan bir arkadaşım bana kitap okuyacak, birlikte sınava çalışacaktık. Arkadaşım, tuvaletten dönerken koridorda futbol maçı için kadro oluşturan başka bir arkadaşımızla karşılaşıp takımda oynaması konusunda teklif aldı. Bana kitap okuyacağını, söz verdiğini söyledi ama ısrarlara da dayanamadı. “Unuttum dersin” sözlerine kandı ve gitti. Tabii, ben bu konuşmaların tümüne odadan şahit olmuştum. Çok üzülmeme rağmen onu ne o gün haksız buldum ne de şimdi bulurum... 

Bu olay sizin yönünüzü başka bir tarafa çevirmenize mi neden oldu?

O gün, onlara ihtiyacımın olmayacağı koşulları yaratarak onlarla baş edeceğim bir düzenlemenin diplomadan daha değerli olduğunu fark ettim. Akabinde de Türkiye’deki görme engellilerle ilgili STK’ların geliştirilmesi için mücadeleye başladım. Bu mücadele benim mücadelemse kimseden destek bekleme hakkımın da olmadığının bilincindeydim. Ne öğrenci bursu ne de baba harçlığı. Orman İşletmeleri’nde yangın işçisi olarak da çalıştım büyük holdinglerde de görev yaptım. Evlilikle birlikte artan sorumluluklarım sonucu kalıcı iş düzenine geçmem gerektiğini fark ettim ve 1990’da Kadıköy Belediyesi’nde işe başladım. Zaman zaman bıraktığım, zaman zaman da devamsızlıktan atıldığım durumlarla yüz yüze kaldığım okulumda tarih ve talih hep benden yana oldu. Her dönemde bir fırsat geçti elime. Şimdi artık mezun olma aşamasına geldim. Birkaç tane dersim var, onları verme çabası içerisindeyim. 

Hayatınızın her döneminde vermiş olduğunuz radikal kararlardan mıydı evlilik de?

Aslında eşim ile hemşeriyiz, fakat birbirimizi memleketten tanımıyoruz. STK çalışmalarına ağırlık verdiğimiz ilk yıllarda, Çanakkale’de bir şubenin açılışı esnasında karşılaştık. Eşimin ailesinin ileri gelenleri, benim koşullarımdaki bir damat adayından hoşlanmadılar. Bu nedenle o günkü tabir ile kaçarak evlendik. Bir oğlumuz oldu, şimdi 25 yaşında. İkinci üniversitesini okuyor, bana da “baba seni de mezun edeceğim” diyor. 

           

TELSİZ OPERATÖRÜ

Belediyecilik hikâyeniz nasıl başladı? 

Anavatan Partisi iktidarının 1987 yılında yaptığı bir referandum ile 1983 yılındaki siyasi yasaklılar tekrar siyasete döndüler ve yeni bir yapılanma yaşandı. Yerel yönetimleri ve merkezi hükümeti ile 1983’ten 89’a kadar iktidar olan Anavatan Partisi’ne karşı bir infial hali oluştu ve STK’lara yakınlığı ile bilinen muhalif, Sosyaldemokrat Halkçı Parti’nin (SHP) Kadıköy’de seçimleri kazanmasıyla birçok kişi gibi ben de belediyede çalışmaya başladım. Elimde diplomam olmadığı için santralde görevlendirildim. 

Peki, şu an da görev yaptığınız Ataşehir Belediyesi ile yollarınız nasıl kesişti?

Ataşehir Belediyesi’nin kurulmasıyla birlikte telsiz operatörü, yani bugünkü adıyla çağrı merkezi personeli olarak göreve başladım. O gün bugündür de görevime severek devam ediyorum. 

Çağrı merkezi ne iş yapar?

Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü olarak bizler çağrı merkezinde iki farklı kategoride talep alıyoruz. Birincisi ilgili birimlere yazılı olarak iletilen ve kendi sürecinde çözümlenmesi gereken talepler, diğeri ise zaman kaybı yaşamadan ivedilikle çözümleyicilerine ulaştırılması gereken talepler. Bunlar çağrı merkezinde ayrıştırılıyor ve çözümü için zamana karşı yarış gerektiren talepler bana bildiriliyor. Ben de bu taleplerin telsiz, telefon ya da uygun bulunabilecek diğer iletişim araçları nelerse bunları kullanarak, ilgilisine ulaştırılmasını sağlıyorum. Böylece ilgili müdürlükler de, ivedilikle vatandaştan gelen sorunları çözüyor. Bunun ötesinde yine günün koşullarına göre ortaya çıkan anlık sorunlar halinde de telsiz kullanıcısı olduğum için müdahale etmem gerekiyor.

HIZLI VE SAĞLIKLI İLETİŞİM

Ataşehir Belediyesi Çağrı Merkezi’ne genellikle ne gibi talepler geliyor?

Genellikle belediyemizin çağrı merkezine Veteriner İşleri, Fen İşleri ve Temizlik İşleri Müdürlüğü kökenli şikâyet ya da talepler geliyor. Temizlik İşleri Müdürlüğü’nün rutininde olmayıp da anlık ortaya çıkan krizler olabiliyor. Mesela bir mikser sokaktan geçerken yola harç dökerek ilerliyorsa oluşturduğu kirlilik hemen vatandaşlar tarafından bizlere bildiriliyor. Bu duruma müdahale edilmediğinde belediyemiz açısından ciddi anlamda prestij kaybı yaşanırken, hızlı müdahale de saygınlık kazandırır. O sebeple çağrı merkezi ve çalışma anlayışı belediye açısından oldukça önemlidir. Bizler çağrı merkezi hizmetlerimizde, Ataşehir Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nün halkla ilişkiler anlayışı doğrultusunda hızlı ve sağlıklı iletişimden yanayız. 

Kaç kişilik bir ekipsiniz?

Sayı zaman zaman artıp azalsa da genel olarak 15 kişiyiz. 7/24 shift sistemi ile gece ve gündüz çalışan ekiplerimiz var. Ben gündüz servisinde çalışan tek erkek personelim. Yıllar içinde aramızda gelişen diyalog ve samimiyet çalışma arkadaşlarım ile aile gibi olmamızı sağladı. Aslına bakılırsa hatırı sayılı ölçüde benden genç olan arkadaşlarımla, tadamadığım kız çocuğu özlemimi gideriyorum diyebilirim. 

 

Röportaj: Simay GÖZENER