BİR KAMANÇA BİR DE YAY

6.3.2018

Çoğumuzun belki de şimdiye kadar pek de duymadığı bir saz kamança. Özellikle etnik müziğin olmazsa olmazı bu enstrümanın önemli virtüözlerinden biri ise Arslan Hazreti. Özgürce müziğini icra edebilmek için ülkesi İran’ı geride bırakıp geldiği Ataşehir’de bir de atölye kuran Hazreti, burada hem dünyaca ünlü virtüözlere saz üretiyor hem de eğitimler veriyor.

Kimisi sahnelerde konserler veriyor kimi de henüz sazı tutmayı, yayı çekmeyi dahi bilmiyor. Oysa İran, İsrail, Danimarka, İsviçre ve daha pek çok ülkeden sanatçı elinde kamançası ile kapısını çalıyor ünlü virtüöz Arslan Hazreti’nin. Aylarca süren yoğun çalışmaların sonunda her biri Hazreti’nin ellerinde şekilleniyor, tıpkı atölyesinde ürettiği kamançalar gibi. Biz de sazın o güzel sesine takılıp Hazreti’nin kapısını çaldık ve kamança hakkında merak ettiğimiz tüm soruları yönelttik. İşte yanıtları:

Kamança ile nasıl tanıştınız?

İran, Tebrizliyim. Hemen hemen herkesin müzisyen olduğu bir ailede doğdum. 13 yaşında çalmaya başladığım kamança, o günden sonra benim ayrılmaz bir parçam oldu.

Özellikle Karadeniz ve Doğu Anadolu kültüründe yer etmiş kemençeden farklı bir enstrüman mı kamança?

Aynı aileye mensup bu sazların tabii ki farklı yanları var. Benim hem yapımında hem de icrasında uzman olduğum kamança, Azerilere ait bir saz. Bir de İrani kamançe var, onun teknesi kamançadan biraz daha küçük. Türkiye’de ise kabak kemane, kemençe; yani Karadeniz kemençesi ve klasik kemençe daha çok biliniyor. Bu sazların yapıldığı ağaçtan tutun da boyutlarına kadar pek çok fark, ses renklerinin de farklı olmasını sağlıyor.

Kamança öğrenilmesi zor bir enstrüman mı?

İnsan sesine yakın bir ses rengine sahip olan saz melodiyi daha iyi yansıtıyor. Aynı zamanda perdesiz oluşu pek çok farklı ton elde edilmesine olanak sağlıyor. Ama bu özelliği enstrümanın icrası sırasında da zorluk yaratıyor tabii ki. 

Benim öğrenmeye başladığım yıllarda oldukça zordu; çünkü İran’da yaşıyorduk ve kendi müziği yapmaya çalışıyorduk. İnternet yoktu şimdiki gibi. Gizlice videolardan, kasetlerden dünyayı takip etme, bir şeyler öğrenme çabasındaydık. Buna rağmen 18 yaşında, İran’ın profesyonel yaylı ustaları arasında düzenlenen Uluslararası Fajr Festivali’ne, kendi yaptığım kamança ile katıldım ve birinci oldum.

O yaşta profesyonel olarak sazı icra edip bir de üretim mi yapıyordunuz?

Kamançayı çalmaya başladıktan sonra pratikte bir takım eksiklikler fark ettim ve bu eksiklikler üzerine çalışmalara başladım. Geleneksel bakış açısında; geleneğin dışına çıkmamak vardır. Fakat bu değişim eğer icracıya çalım konusunda rahatlık sağlayacak ve bazı sorunları çözecekse elbette bir takım değişikliklere gidilebilir. Bu düşünceden yola çıkarak sazın klasik hali olan dört telli kamançanın yapım çalışmalarına devam ederken bir yandan da beş telli kamança üzerinde çalışmalara başladım. 

Bunu sizden önce deneyen hiç olmamış mı?

Benden önce beşinci teli eklemeyi deneyenler tabii ki vardı, ama yapmakla olmak arasında da çok fark var. 19 yaşındaydım ve her şeyi ince ince hesapladım. Öncelikle saza yüklenecek basınç miktarının doğru ölçülmesi gerekiyordu ki ses kalitesi düşmesin, istenilen akustik yakalanabilsin. Ayrıca kamança merkezi dengesi olan bir saz... Dolayısıyla tel sayısı dörtten beşe çıktığında sazın bir tarafına iki, diğer tarafına üç burgu takıldığından üç tel burgusunun olduğu taraf diğerine göre daha ağırlaşıyor. Neticede denge bozuluyor ve enstrümanı çalmak da zorlaşıyor. Ama sonuçta o beşinci tel daha pes tonlarda icracıya olanak sağlıyor.

Bu sazların yapımı için özel bir ağaç var mı? 

Yaygın olarak ceviz ve dut ağacından yapılıyor, ama burada önemli olan kullanılan ağaçlar arasındaki uyum. Bunun yanı sıra da istenilen sesi elde etmek için hangi ağacın veya ağaçların kullanılacağı ve bunlar arasındaki uyum esastır. 

Bu sazın ses renginde bir standart yok mu ki yapımında farklı ağaçlar kullanılıyor?

Kamança, genel olarak solo olarak kullanılan bir saz olduğu için tüm virtüözler kendi tarzlarına uygun tınının peşinde. Dolayısıyla bu sazın bir standardı yok. Soundu yakalamak konusunda benim en büyük şansım, kamançayı profesyonel olarak icra ediyor olmam. Bizim yaptığımız sazların eşi, benzeri bulunmuyor. Üst seviyede icracı olmak, saz üzerinde o kadar etkili ki, bunu müzisyen olmayan bir üreticinin hissetmesi mümkün değil. 

HEM ÜRETİM HEM EĞİTİM

Bu saz uğruna hayatını adayan bir virtüöz olarak üretimin yanında bir de eğitim veriyorsunuz…

Atölyemiz hem üretim hem de eğitim açısından dünya çapında önemli bir merkez haline geldi. İran, İsrail, Fransa, Danimarka, İsviçre gibi pek çok ülkeden ve kültürden kişi burada aylarca kalıp, yoğunlaştırılmış programlara katılıyor. İsteyen öğrencilerimize kamança kampı kapsamında kalacak yer de tahsis edebiliyoruz ki kampın hakkını verebilsinler.

Avrupa’dan bizim müziklere doğru önemli ölçüde yönelme söz konusu. Bunca yıldır benim amacım, bu sazın eksiklerini düzeltip hep bir adım öteye taşıyabilmekti. Bugün dünyanın pek çok yerinden bizim kapımızı çalıp eğitime geliyor ve benim ürettiğim sazları tercih ediyorlarsa bu benim doğru yolda olduğumu gösterir.

Enstrümanla ilk kez tanışan kişiler mi katılıyor eğitimlere?

Enstrümanla yeni tanışanlar kadar, icracılar da geliyor. Kişi enstrümanı bilse de bilmese de eğitimine sıfırdan başlıyoruz. Benim eğitimde kullandığım bir felsefe var, “az enerji ile çok iş yapmak”. Öğrencinin oturma pozisyonundan yay tutuşuna ve kullanımına kadar tüm detaylar üzerinde duruyoruz. Bu çalışmalar sonucunda yıllardır kamança icra eden öğrencilerimiz performanslarında ciddi bir rahatlık yakaladıklarını ifade ediyorlar. Eğitimden önce ve sonraki performanslarını videoya çekip izlettiğimizde aradaki gelişime şaşırıp kalıyorlar.

ANADOLU KAMANÇASI’NIN SIRRI

Anadolu’da ve dünyanın pek çok yerinde önemli icracılar tarafından kullanımı yaygınlaşan “Anadolu kamançası” da Arslan Hazreti’nin tasarımı. Özellikle Türk Halk Müziği’ne uygun düzenlenen saz için Hazreti “Anadolu kamançası, Azeri kamançanın kabaktan yapılmış hali. Bu sazın ses rengi Azeri kamança ile kabak kemane arasında, fakat ses gücü olarak ikisinden de daha iyi. Gerçi biz müzisyenler için saz bir araçtır, sen amacın uğruna onu istediğin kalitede kullanabiliyorsan iş bitmiştir” diyor.

MÜZİĞİMİN PEŞİNDEN GELDİM

Türkiye’ye geliş sebebimi aslında uzun bir süreç içerisinde yaşadıklarımla ifade edebilirim. Hayata karşı bir anlam ve cevap arayışı gibi... Hayatım büyük ölçüde göçler ve yolculuklarla geçti. Burada elbette yaşama karşı duruşumun ve olayları, olguları yorumlayış farklılığı en büyük etken. 

Bunun dışında İran’da pratikte yaşadığımız sorunlar da oldu. Oradaki politik ve toplumsal yaşama dair farklı düşüncelerimin olması, yapmak istediğim müzik gibi. O dönem İran gibi müziğin doğru olup olmadığını tartışan bir ülkede müzisyenliğin meslek olduğunu savunup, bir de hak talebi için sendika kurunca da problemlerle karşılaştık. İstediğim müziği icra etmememe rağmen devlet, bizim eğlence işi yapmadığımızı, şarkı sözlerimizin mesaj içerdiğini ifade etti ve o anda engellendik, konserlerimiz iptal edildi. Ben de müziğimin peşine düştüm ve Türkiye’ye geldim. 

Şimdi daha makamsal ve daha sanatsal müzik icra edebiliyorum. Burada Meşk-i Yay adında bir proje geliştirdim, iki yaylı saz sanatçısının düetine dayalı bir proje... Hatta kısa bir süre sonra, bir Yunan müzisyen arkadaşım ile Ataşehir’de keyifli bir konserimiz olacak.

 

Röportaj: Simay GÖZENER