Vefa en başat erdemdir

25.8.2017

Beşiktaşlı olsanız da olmasanız da Şenol Güneş’i tanırsınız. Milli Takımı dünya kupasında üçüncü yapması belleğinizde hâlâ tazedir. Güneş bu yıl da Beşiktaş’ı lig liderliğine taşıdı, ama başarıdan başı dönmüyor, daha doğrusu dönmesine izin vermiyor. Hayatında da futbolda da ilkeli, ahlaklı ve çalışkan olmayı önemsiyor. Bir de vefayı. Güneş’e göre insanın en başat erdemi vefa. 

        

Bazı isimler vardır, alanıyla hiç ilginiz olmasa da tanırsınız. Bazen duruşu, bazen ağzından dökülen bir cümlesi, bazen de hüzünlü bir bakışı onu size yakın kılar. Şenol Güneş de o isimlerden biri işte. Geçmişin milli takım, bugünün Beşiktaş antrenörü. Malum, bu yılın şampiyonu Beşiktaş. Kendisi pek kabul etmese de “Bu bir ekip işi” dese de bu şampiyonluğun altında Güneş’in imzası var. Eğer futbolla uzaktan yakından ilginiz yoksa ya da Beşiktaş’ın değil de bir başka takımın taraftarıysanız, korkmayın. Bu röportajda futbola dair teknik bilgiler, Beşiktaş övgüsü ya da diğer takımlara ve antrenörlere dokundurmalar yok. Demlenmiş, kendi anlatımıyla hâlâ demini almaya çalışan, mükemmeliyetçi, bir o kadar da yolunu erken seçmiş ve bu yoldan asla vazgeçmemiş bir Şenol Güneş hikâyesi var. İşte sorularımız ve Güneş’in yanıtları:

Trabzon’un kadim mahallelerinden birinde Sotka’da doğmuşsunuz. Bugün dönüp kendinize baktığınızda Sotka’nın izlerini görüyor musunuz, bu izler neler?

Fakir bir ailenin çocuğu olarak geldim dünyaya. Bununla beraber o zamanlar Sotka’da yaşamış olmanın ne kadar büyük bir zenginlik olduğunu daha sonra anlayabildim. Meyve ağaçları, deniz, kum, oyun sahaları, temiz hava, kuş cıvıltıları kısacası bugün parayla edinemeyeceğimiz her şeye sahiptim. Ve bu doğal çevre zenginliğinin evladı olarak, yokluklar içinde yaşıyor olsak da kendine güveni yüksek ama mütevazi olabilmeyi yaşadığım Trabzon’a, Sotka’ya borçluyum.

Trabzon oldukça renkli bir şehir doğasıyla, tarihiyle, kültürüyle.. Siz de kendinizi tanımlarken Türkiyeliyim, Trabzonluyum diyorsunuz. Trabzonlu olmak nedir, Trabzon insanı kimdir?

Tabii bugün insanları yörelerine göre çok kesin çizgilerle ayırmak bilimsel olmayacaktır. İletişim araçları TV, internet gibi bilgiye kolayca ulaşmamızı sağlayan gelişmeler bu farkları oldukça aradan kaldırdı. Ancak bir coğrafya öğretmeni olarak morfolojik durumun ve iklimin Trabzon insanını mücadeleci kıldığını söyleyebilirim. Genellikle bizlere inatçı diyenler vardır ama ben buna katılmıyorum, inatçılıkta bir körlük vardır, biz Trabzonlular asla gözümüzü gerçeklere kapatmayız. Eğer kapatsaydık, dedim ya morfolojik yapısı dolayısıyla, Trabzon’da uçuruma yuvarlanmayan kimse kalmazdı.

Seçme şansınız olsaydı, uygarlık tarihi içinde hangi zaman diliminde yaşamak isterdiniz?

Gelecekte yaşamak isterdim. Çünkü gelecekte her şeyin ilerleyeceğine, daha da güzelleşeceğine ve insanlığın gelişeceğine inancım var. Atatürk’ün şu sözüne katılıyorum: “Her şeye rağmen bir nura doğru ilerliyoruz.”

Çocukluk maçlarınızın topu, balığa sıkılmış limonlardan kalan yarım kabuklar… Maçların bir ödülü var mıydı, siz de gazozuna top oynayan çocuklardan mıydınız yoksa gazoz da bir lüks müydü?

Bizim ödülümüz top oynuyor olmaktı, ayrıca bir ödül beklentimiz yoktu. Bütün futbolculuk hayatımda da öyle oldu. Futbolu çok sevdim, futbol oynuyor olmam yeterliydi. Sonrasında teknik direktörlük mesleğimde de yılmadım. İnsanı hayatta yapılan haksızlıklar yoruyor, yoksa işimden asla yorulmam.  Başkaca bir beklentim ise hiç olmadı.

Top oynayacağım derken, babanızdan epey bir dayak yemişsiniz. Sizden öncekilere ve sizin kuşağınıza gelecek olarak askerlik ya da öğretmenlik biçiliyordu, yani devlete memur olmak. Sizin hayallerinizde bunlara yer var mıydı?

Kesinlikle bizim neslin babalarından yediğinden daha az dayak yemişimdir. Zaten daha 15 yaşındayken futbol oynayarak eve katkıda bulunmaya başlamıştım. Bir yandan da okuyordum. Askerlik, öğretmenlik ve diğer mesleklerin hepsi ayrı ayrı çok önemlidir. Ben fiilen coğrafya öğretmenliği de yaptım. Öğretmenlik çok sevdiğim bir meslektir. Hayallerimde hep ne yaparsam yapayım başarılı olmak ve aileme, çevreme, ülkeme yararlı olmak, katkıda bulunmak vardı. Bu hayalimi gerçekleştiriyor olmak, her şeyden daha önemli. 

Çocukluk, gençlik yıllarınız sadece ailelerin değil, toplumun da futbolculara ve artist olma sevdalılarına bakışı olumsuzdu. Sizce bu olumsuzlukta ahlak anlayışı mı ekonomik çıkarların önde olması mı yatıyordu?

Her dönemin bir genel bakış açısı vardır. Bizim zamanımızda söylediğimiz gibi futbolculuk toplum tarafından benimsenmezdi. Belki ahlak anlayışı veya ekonomi de etken olabilir. Kadınların denize girmesinin bile ahlak dışı görünebildiği zamanlardı. Kaldı ki para kazanmak için futbol oynamadım. Bunlar etken olabilir, ama ben daha çok zamanın ruhu öyleydi, diye düşünüyorum.

Bir röportajınızda yoklukla büyüyen çocukların hayallerinin büyük olduğunu söylüyorsunuz. Bugünün çocuklarıyla kıyasladığınız da kendinizi şanslı görüyor musunuz?

Söyledim ya, benim çocukluğumdaki doğal olanaklar bugün para ile satın alınamayacak kadar zengindi. Evet, biz yoklukla terbiye olduk zaten terbiye varsıllıkla olmaz. Bugünün çocuklarını ise, eğer olanaklarını değerlendirir ve yüksek başarıları hedef alırlarsa en az bizim kadar şanslı görürüm. 

 

Futbolda da kabiliyet esas alınıyor. Sizce kabiliyet nedir? Genetikten ya da bir tanrı vergisinden mi söz edeceğiz? Başarıda sizce kabiliyetin payı nedir?

Genetik miras tartışmasız önemlidir. Ancak bir eğitmen olarak çalışmanın, emek vermenin ve ilkelere bağlı olmanın, olmazsa olmaz olduğunu savunurum. Kabiliyetine güvenerek çalışmayan, ilkesiz sporcuların nasıl kolayca kaybolduklarına sıkça şahit oldum. Çalışkan ve sebatkâr olanlar ise değerlerini korudular ve her zaman kendilerine bir yer buldular.

KALECİ TAKIM ARKADAŞLARINA SIRTINI DÖNMEYEN TEK OYUNCU

İyi kalecilik yapmışsınız, ama pek severek değil. Doksan dakikada bir kalecinin kafasından neler geçer ya da dikkatini dağıtmamak için neler yapar?

Futbol oynamayı mevki ayırmaksızın severim. Ben santrafor oynamak isterdim ama beraber oynadığımız büyüklerimiz iyi kaleci olduğumu görüp hep kaleye geçirirlerdi. Başlarda bu durumdan hoşlanmıyordum ama sonrasında futbol sevgim ve katkıda bulunma arzum kaleciliği de bana sevdirdi. Kaleci takım arkadaşlarına hiç sırtını dönmeyen tek oyuncudur. Bu mevkiinin nitelikleri karakterime de işlemiş olacak ki bana sırt dönen arkadaşlarım dahil, hiç kimseye sırt dönmemişimdir.

Bugün bile aklınıza geldiğinde içinizi burkan bir yenilgi, daha doğrusu yediğiniz bir gol var mı?

Çalışma hayatında alınan sonuçlar itibarıyla hedeflediğinize, beklediğinize ulaşmayabilirsiniz. Bu hayatın doğasında var. Hata yapmamak ya da eksikliğinizin olmaması size kesin olarak başarılı bir skor tabelası verecek demek değildir. Eğer olanaklar dahilinde yapmam gerekenleri yaptıysam asla içim burkulmaz. Tabii ki üzülürüm, ama beni en çok üzen bilinçli yapılan haksızlıklar ve emeğe saygısızlıktır.

Sizinle birlikte bir Anadolu takımı, Trabzonspor 1. Lige çıkıyor. Bu hem sizin hem Trabzonspor’un başarısı. Göçle İstanbul’a gelenler, sesli ya da sessiz bir çığlık atarlar: Seni yeneceğim İstanbul! Siz bu hissiyatı yaşadınız mı?

Bilinçdışı böyle bir mesaj var mıydı, bilmiyorum ama kendimizi gerçekleştirmek ve oyunumuzu geliştirmek hissiyatı daha ağır basıyordu. Kaldı ki “seni yeneceğim dünya” demek bana daha yakın olur. Bu dünyanın yenilmesi ise ancak değerlerinizle, emeğinizle çalışarak, yaptığınız işlerde ilkeli davranarak olanaklıdır.

BEN ÖNCE BİR EĞİTMENİM

Trabzon’da yaşayanlar bir yana, Trabzon dışında kendine hayat kuranlar ya da kurmaya çalışanlar bu şampiyonluktan sizce nasıl etkilendi? Bu zafer dirençlerini arttırdı mı?

Bunu hemşerilerimize sormak lazım gelir. Onlar daha doğru yanıtlayacaklardır. Ancak şüphesiz Trabzonspor olarak Trabzon kültürüne, ekonomisine ve tabii ki tanıtılmasına katkımız olmuştur.

Futbol oynarken üniversite eğitimini de tamamlıyorsunuz, hatta kısa bir süre de olsa öğretmenlik yapıyorsunuz. Futbolun, daha doğrusu kaleciliğin öğretmenliğinize öğretmenliğinizin kaleciliğinize nasıl katkıları oldu?

Kalecilik yaparken, takımın kaptanı olduğumda, teknik direktörlüğüm sürecinde ve hatta hayatımın her alanında öğretmenlik formasyonum bana hep katkı sağlamıştır. İşin doğrusu ben önce bir eğitmenim, bir öğretmenim.

EGO ÇOK AZILI BİR BİNEKTİR

Milli Takım’a da teknik direktör oldunuz ve dünya kupasında dereceye girilmesini sağladınız. Bunu futboldaki en büyük başarınız olarak tanımlamak mümkün mü? Başarı sizce ne?

Hiçbir başarıyı sadece kendime mal etmek gibi bir gaflete düşmedim, düşmem de. Biz o günlerde de bir ekip olarak dünya kupasında üçüncü olduk ve arkamızda her bir ferdi ile Türk milleti vardı. Benim başarım ise milli takım teknik direktörlüğü makamını en yakışır şekilde temsil edebiliyor olmamdı. Başarı üzerinize aldığınız görevin gereklerini mükemmele yakın yerine getirebilmektir. Onun için o zaman da söylemiştim: Biz sadece 2002 yılı dünya kupasının üçüncüsü olduk, ne yazık ki futbolda dünya üçüncüsü değiliz. Keşke sözlerim doğru anlaşılabilseydi de bugün dünya üçüncüsü bir futbol ülkesi olmuş olsaydık.

Futbol ilginç bir alan, bir anda eller üzerine de çıkabiliyorsunuz hakaretlere de maruz kalabiliyorsunuz. Böyle durumlarda kendinizi, aklınızı ve vicdanınızı nasıl koruyorsunuz?

Yunus Emre’nin söylediği gibi, ne varlığa sevinmek ne yokluğa yerinmek gerek. Yani insan ne övgülere kapılmalı ne de hakaretlere yerinmeli. Ancak gerçekçi eleştirilere de açık olmak lazım, diğerleri duygularla veya başka hesaplarla ortaya çıkan hezeyanlardır. Bu tip hakaretler karşısında kendimi bilmekle aklımı da vicdanımı da korur, ilkelerime bağlı olarak sorumluluklarımın yükünü taşırım. 

Röportajlarınızı okuduğumuzda ya da izlediğimizde karşımıza demini almış bir insan portresi çıkıyor. Egonuzu terbiye etmiş görünüyorsunuz, bunu nasıl başardınız?

Başardığımı iddia etmem, halen de bu terbiyeyi devam ettirdiğimi söyleyebilirim. Ego çok azılı bir binektir, eğer kontrolü bir an kaybederseniz sizi uçurumlara sürükleyebilir. Sokrat’ın dediği gibi kendimizi bilmek hayatımızın amacı olmalıdır.

BİRBİRİMİZE GÜVENMEK ZORUNDAYIZ

Mesleğinizde hem kendinize hem takımınıza hem de taraftarlara güven ne kadar yer tutuyor?

Güven iş yapabilmenin önemli bir unsurudur. Aslında başkasına güven kendine güvenden gelir. Ne yazık ki çoğunlukla suistimale açık hale gelsek de yöneticilere, teknik kadrolara, futbolculara, taraftarlara, basına, kısacası insanlara, birbirimize güvenmek zorundayız. Güveni, güvenilir insanlara hürmeten herkese göstermeliyiz.

Futbol dünyasında vefaya inanır ve bekler misiniz?

Hayatın bütün alanlarına vefanın başat erdem olduğuna inanırım. İnsanlardan çok şey beklemem, ama vefalı olsalar kendileri için iyi olacaktır. Zaten Trabzonspor birinci lige çıkmadan önce Vefaspor’u tutardım! Yani çok eskilerden beri vefalıyımdır!

Mesleğinizde hız önemli, bu belli ki konuşmanızdan gündelik alışkanlıklarınıza hayatınızın her alanına yansıyor. Hız nedeniyle ıskaladıklarınız olduğunu düşünüyor musunuz, neler?

Bana sorarsanız tam tersine çok yavaş hareket ediyoruz. Hatta durarak çok zaman kaybediyoruz. Rekabet ettiğimiz ülkeleri geçebilmemiz için çok çok daha hızlı olmalıyız. Bazen konuşmalarımda zamanın kıymetli olduğunu ve karşımda bulunanların satır aralarını anlayabileceklerini düşünüp hızlı ve kısa konuşurum. Maalesef bu konuşmalarımın, hatta okuduğum çok bilinen şiirlerin dahi kötü niyetle yorumlandıklarını gördüm. Ama bu durumla ilgili yapacak bir şey yok, herkes kendi niyetini, tabiatını ortaya koyacaktır.

Şimdi Beşiktaş’ı şampiyon yaptınız. Bu kezlerce yaşadığınız bir durum. Heyecan ve coşkunuzda bir azalma oluyor mu?

Yani yaşlanıp yaşlanmadığımı mı soruyorsunuz? Heyecan ve coşkumda hiç azalma olmaz hatta arttırdığını bile söyleyebilirim. Yaptığım doğru ve örnek işler beni yaşlanmanın aksine gençleştiriyor.

Daha kaç yıl teknik direktörlük yapabilirsiniz, bedeniniz ve aklınız buna ne kadar izin verir? Sahalardan çekildiğinizde neler yapacağınızı planladınız mı?

Bedenim ve aklım ne kadar izin verir bilmiyorum, ama henüz isteyip de çeşitli nedenlerle yapamadığım çok şey var. Türk futbolunun istenilen seviyeye gelmemesinin nedenlerini görebiliyorum. Son nefesime kadar bu nedenlerin ortadan kalkması için gerekenlerin yapılmasına çalışacağım.

İYİ FUTBOLCU İLKELİ, AHLAKLI

VE ÇALIŞKAN OLMALI

Hiç keşke başka bir iş yapsaydım dediğiniz zamanlar oldu mu? Yapsaydınız bu iş ne olurdu?

Hiçbir zaman böyle bir fikrim olmadı. Eğer teknik direktörlük yapmasaydım gene futbolun ve eğitim sisteminin içinde olurdum.

Sizden iyi bir futbolcu profilini çizmenizi istesek, bu nasıl biri olurdu, nelere yakın, nelere uzak durmalıydı?

O profildeki futbolcu ilkeli, ahlaklı, çalışkan biri olur… Tüm öğrencilerimin futbolu sevmesini ve bir hayat felsefelerinin olmasını isterim. Saygısızlıktan ve vefasızlıktan uzak durmalıdırlar.

İki kızınız var eğer bir oğlunuz olsaydı ve futbolcu olmaya kalkışsaydı, ona ilk üç öğüdünüz ne olurdu?

Önce müsaadenizle bir düzeltme yapalım benim iki değil üç kızım var. Üçüncü kızım, torunum sevgili Zeynep. 

Eğer demeyelim, çünkü benim sayısız erkek evladım var. Bütün futbolcu öğrencilerimi evladım olarak gördüm ve onlara öğütler verdim. Tutanlar hiç zarar görmediler. Sabır, azim ve ilkeli olmak her zaman verdiğim öğütler arasındadır. Bunların yanında söylenecek daha çok şey var, ama herhalde ilk üç hep bu saydıklarım olur. 

      

 

Röportaj: Berat Günçıkan